BENCANERENIN MALIKHANESINE HOS GELDINIZ

ANA SAYFA
TÜRKIYE
1 SAYFA
2 SAYFA
3 SAYFA
4 SAYFA
5 SAYFA
6 SAYFA
7 SAYFA
8 SAYFA
9 SAYFA
10 SAYFA
**11 SAYFA**
12 SAYFA
13 SAYFA
FOTORAFLAR
About Me
Favorite Links
YASSAH BABOOOO
Contact Me
EREN ALES Photo Album
My Pets
Vacation Photo Album
ANA SAYFANIN DEVAMI

ASIL OLAN ASK ve GERCEK OLAN SEVGILI

SEVGİ VE NEFRET

 

SEVGİNİN BİTTİĞİ YERDE NEFRET BAŞLAR, NEDEN ACABA

 

Önce Sevgiyi ve gerçek sevgiliyi aynı zamanda alemlere rahmet olarak gönderilen SEVGİ VE RAHMET ELÇİSİ ni anlarsak o zaman sevginin yanında nefretin hiç bir zaman hiç bir şekilde yer alamayacağını anlarız ama bu aşamaya gelebilmek için o alemlerin sevgilisini okuyup gerçekten yürekten ve kalben anlamaya çalışmamız lazım.

Eğer onu anlayabilirsek onu yasayabilirsek yaşantımızda hiç ama hiç bir zaman nefretin yerinin olmadığını anlarız,o yaratanın resulü o islamın güneşi o alemlerin peygamberi o Muhammed Mustafa (S.A.V) o sevgidir ,o aşk tır , o sevgilidir ona sadece şuh bir sevgi duyulur onu seven de onun kadar sevilir, onu sevenden hiç nefret edilirmi??????

 

Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl       =  sevgi,sevgili
Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl!   =  kin,nefret

Varlığın mayası sevgi :


Evet, İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir muhabbet insanıdır. Zaten O'nun bir adı da "Habibullah"tır. "Habib" kelimesi, 'seven' manasına gelmenin yanında mahbup, yani sevilen manasına da gelmektedir ki, Allah'ı seven ve O'nun tarafından da sevilen demektir. İmam Rabbani, Mevlana Halid, Şah Veliyyullah Dehlevi.. gibi tasavvuf erbabı, en büyük mertebenin sevgi mertebesi olduğunu söylerler.

Allah (celle celâluhû), bu kainatı sevdiğinden dolayı yaratmıştır ki, İslam da işte o sevginin adeta dantelasını örmüştür. Sevgi, büyük bir düşünürün tespit ve ifadesiyle, kainatın mayesi ve varlık sebebidir

Sevgili dostum ERHAN bey :İnsanlığın içinde yaşadığı küresel sömürgecilik ve aldatmacılık, kirli savaşlar, işgaller ve etnik çatışmalara karşı Hz. Muhammed'in (S.A.V) örnek yaşamı kandil gibi kalpleri aydınlatır yeterki onu anlayalım onu yaşayalım

Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed(S.A.V)'i karalamak için yapılan aşağılık saldırılar, İslam dünyasının Hz. Peygamber'e olan sarsılmaz bağlılığını zayıflatamadı. İnsanları şirkten arınıp tevhide bağlanmaya, kula kulluktan sakınmaya, iyilik ve takvaya çağıran Hz. Muhammed(s.a.v), Necip Fazıl'ın ifadesiyle "Çöle inen nur" idi.

Kur'an-ı Kerîm'in Enbiya sûresi 107. âyet-i kerîmesinde Hz. Muhammed(s.a.v) misyonu şöyle belirtiliyor: "Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" buyuruluyor. Rahmet Peygamberi olarak nitelenen Hz. Muhammed(s.a.v), sınıf, ırk, soy, cins, servet ve tüm statü farklarına dayanan imtiyazları ortadan kaldırdı, bütün insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını tekrarlardı hep. Üstünlük ise sadece takvada olduğunu ve Allah katında geçerli olduğunu belirtirdi. Hz. Peygamber'in insanları çağırdığı şey, kirli savaşların, işgallerin, etnik çatışmaların, küresel sömürgeciliğin ve aldatmacılığın yaşandığı, güçlerini hayra ve iyiliğe harcamak yerine toplumlar üzerinde sulta ve hegemonya kurmak isteyenlerin cirit attığı bugünkü dünyaya ve insanlığa da ilahi bir mesajdı.

Hz. Muhammed(s.a.v), kız çocuklarını diri diri gömen, alışverişte hile yapan, kadınları meta olarak gören, kan davalarıyla birbirlerini öldüren, zayıfları hor görüp ezen, kendi elleriyle yaptıkları putlara tapan, adalet yerine zorbalığa meyleden, yetimleri gözetmeyen bir toplumun içinden vahiyle doğrularak 'uyarıcılık' görevini inanılmaz baskı, işkencelere rağmen yerine getirerek insanlığa rahmet ve barış elçisi oldu.Uhud savaşının en çetin anında, kendisi yaralı bir haldeyken,"Dua et de Allah şu kafirler ve duygudan mahrum kötüler güruhunun kökünü kurutsun, onları yok etsin" denilmesi üzerine "Ya Rabbi, milletimi doğru yola sür çıkar: zira onlar (ne yaptıklarını) bilmiyorlar" diyecek kadar şefkatli idi. O'nun davetçi kişiliği Ahzab Suresi 45-46 ayetlerinde şöyle anlatılıyor: "Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeleyici, uyarıcı ve izniyle Allah'a davet eden bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik."

Hz. Muhammed(s.a.v) diğer bütün peygamberler gibi aynı zincirin son halkasıydı. Hz. Adem'den Hz. İbrahim'e, Hz. Musa'dan Hz. İsa'ya, tek bir damar olarak gelen İslam, Hz. Muhammed(s.a.v) ile tamamlanıp kemale erdi. Vahiyle şereflenen Hz. Muhammed(s.a.v), 23 yıllık risaleti boyunca, başta Mekke toplumu olmak üzere Arabistan yarımadasını İslam'a davet etti. Risaleti Araplarla sınırlı değildi, krallara, sultanlara, kisralara elçiler göndererek uluslararası tebliğ görevini yerine getirdi. Amacı, ilahi bir sultanlık kurmak değildi, insanları ve kralları, ayırıcı değil birleştirici tek bir söze çağırıyordu, 'Tevhid'e. İnsanlar arasında barışın, eşitliğin ve adaletin ancak Tevhid(La İlahe İllallah)'le mümkün olacağını bildiriyordu. Al-i İmran suresinin 64. âyetinde Hz. Peygamber'in Hıristiyan ve Musevilere uzattığı zeytin dalı şöyle açıklanıyor:

De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda ortak olan bir kelimeye(tevhide) gelin, Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp da bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim. Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: Şahit olun, biz gerçekten Müslümanlarız."

O, 63 yaşında Rabbine kavuştuğunda Arabistan Yarımadası, İslam'ı kabul etmişti. O'nun hayatı, inananlar için bir örnek. Kur'an'da Hz. Muhammed'in(s.a.v) örnekliği, "Ey İnananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'ı ve ahireti arzu eden ve Allah'ı çokça anan kimseler için Allah'ın Elçisi en güzel örnektir(33:21)" ayetiyle anlatılıyor. O, sadece bir Peygamber değildi. Aynı zamanda aile reisi, eş, akraba, dost, yoldaş, komşu, tüccar, devlet adamı, diplomat, hayvansever, hakim ve öğretmendi.O sevgi idi o sevgili idi o AŞK tı Hz. Muhammed(s.a.v) öte yandan gerektiğinde bir komutandı. O'nun öğretisi ve mesajları insanlığın ortak kazanımları açısından etkili ve önemliydi. İnsandaki saf yaratılışı ortaya çıkarmaya teşvik eden tevhidi öğretinin sütunları barış ve adaletti. İyilik ve kötülük, savaş ve barış, kardeşlik ve düşmanlık, şirk ve tevhid, adalet ve zulüm, sevgi ve nefret çizgileri insanlık tarihinde hep mücadele içinde oldu. Allah, Kur'an-ı Kerim'de insanın temiz yaratılışına dikkat çekerek, insanlar arasından bir topluluğun hep iyiliğe ve hayra davet etmelerini emrederek, "Siz insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz(Al-i İmran 110)" demektedir.O halde neden bu küskünlük neden bu aymazlık,neden bu kadar hoyratlık niye bu kadar acımasız olduğumuzu yüreğimizde sevgi yerine nefret tohumlarını yeşerttiğimizi hiç ama hiç düşünüyormuyuz dostlarım,bizler yüce yaratanın emrettiği gibi,belirttiği gibi bir ümmet değimliyiz bizler o yaratanın kulları değimliyiz gelin bir olalım gelin kardeş olalım gelin nefreti kini bir tarafa bırakalım sevgi ile barış ile aşk ile yaşayalım insan olalım adem olalım.sevgili olalım

Hz. Peygamber'i diğer nebilerden ayıran bir niteliği ise, hayatının detaylı olarak kaydedilmesi. Veda Hutbesi'nde bulunan yüz bin kadar Müslüman'ın önemli kısmı O'nunla temas etmişti. Hadisler titizlikle ayıklanarak toplandı, bir bilim dalı olarak gelişti. Hadisler, başta Kur'an'ın onayı ve coğrafya, tıp, fıkıh, etnoloji, tefsir gibi bilim dallarıyla denetlendiği için hayatına ilişkin bilgilerin tahrif edilmesi çok zor. Örneğin, bir konuda yalan söylediği kanıtlanan birinin Hz. Muhammed(s.a.v) hakkındaki rivayeti geçersiz kılıyor.

 Hz. Peygamber'in diğer dinlere mensup olanlara karşı tutumu insanlığın bugünkü seviyesinin üzerinde. O, iman etmenin temeline özgür iradeyi yerleştiren bir dini temsil etti. Bu husus Kur'an'da "dinde zorlama yoktur. Şüphesiz doğruluk sapıklıktan apaçık ayrılmıştır(Bakara 256)" şeklinde belirtiliyor. Ğaşiye Suresi'nde ise Hz. Peygamber'e hitaben, "Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara zor ve baskı kullanacak değilsin" denilmektedir. O'nun Necranlı Hıristiyanlarla ilgili beyannamesi, farklı dinlere mensup toplulukların barış içinde yaşamaları bakımından öğretici.

Hz. Peygamber'in adalet ve şefkatle yaklaştığı Necran Hıristiyanları Bizans İmparatoru Justinyen'in zulmünden kaçmışlardı. Hıristiyan müminler Yemen'deki Yahudi Kralı Zu Nuvas tarafından ateş çukurlarına atılıp yakılmışlardı. Necranlıların hikayesi Kur'an'da Buruç Suresi'nde anlatılıyor. Yakıldıkları yer, Medinet'ul Uhdud (Çukurlar Şehri) olarak tanındı. Merhum Prof. Muhammed Hamidullah, Hz. Ömer'in, Hıristiyanların anısını yaşatmak için ateş çukurlarının bulunduğu yerde cami inşa ettirdiğini naklediyor. Hz. Peygamber'in Necranlılara gönderdiği beyannameden bir parça şöyle: "Necran Hıristiyanları ve civarda yaşayanların canları, malları, inançları, Allah'ın ve Resulü'nün teminatındadır. Burada bulunanlar, bulunmayanlar ve diğerlerine, örf, adet ve ibadetlerine karışılmayacak; hakları ve imtiyazları korunacak; ne bir rahip manastırından, ne bir papaz papazlığından uzaklaştırılacak. Herkes, bundan sonra da işine devam edecek; hiçbir Haç tahrip edilmeyecek; onlara zulmedilmeyecek, onlar da zulmetmeyecek; cahiliye devrindeki gibi kan davası gütmeyecek; onlardan öşür alınmayacak, toprakları üzerine hiçbir askeri birlik ayak basmayacak. Onlar arasında hiç kimse, bir başkasının işlediği suç ve yaptığı haksızlıktan mesul tutulmayacaktır."

Hz. Muhammed(s.a.v), Habeşistan, Bizans, Mısır ve İran krallarına mektuplar gönderip İslam'a davet etti. Mektuplarda, "İslam'ı kabul edersen selamet bulursun, şayet Allah'ın bu mesajından yüzçevirirsen bütün tebaanın günahı üzerine olacaktır" deniliyor, Mektuplara Al-i İmran Suresi'den bir ayeti yazdırıyordu: De ki:"Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda ortak olan bir kelimeye (tevhide) gelin, Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp da bir kısmımız(diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim. Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: Şahit olun, biz gerçekten Müslümanlarız."

Hz. Peygamber'in 23 yıllık risaletini Batılı pekçok yazar "eşi benzeri olmayan bir devrim' olarak niteliyor. ABD Başkanı George Bush, Haçlı Seferlerini çağrıştıran cümleler sarfederken, bir başka George Bush, 1830'da yazdığı "The Life of Mohammed" kitabında "Hıristiyanlık da dahil, tarihte hiçbir devrim, Muhammed'in bildirdiği nizamın doğuşu, gelişmesi, ilerlemesindeki kadar medeni dünyada büyük değişikliklere neden olmamıştır" diyor.işte bu dostlar sevgi bu, sevgili bu, o ne güzel, o ne iyi bir sevgili insan ondan vazgeçermi insan böyle bir sevgiliye nefret duyarmı böyle bir sevgilisi olan insanın kalbinde nefrete yer olurmu, olurmu dostum ERHAN bey.

         Buraya kadar sevgi ve gerçek sevgiliyi anlatmaya çalıştım bundan sonra ise dünya üzerinde yasayan ve türüne insan denilen varlıkların dünyalı sade ve sadece bu dünyalık sevgisinden ve nefretinden bahsedelim isterseniz.

DÜNYALIK YAŞAYAN İNSANLARA GÖRE :

SEVGİ AŞK SEVGİLİ,DOST= YALAN,KİN. NEFRET,METRES

 

         sevgi ve nefret arasında ince bir çizgi olduğuna inanmıyorum çünkü sevgi tutkuların esiri değildir; sevgi emeğin eseridir.bu yüzden tutkuların esiri aşkla nefret arasında ince bir çizgi vardır, her an biri diğerine dönüşebilecek kadar ince...

 

o kadar çok sever ki insan, hiç bir kusur konduramaz sevdiğine. bir yerde onu değil onun hakkında kafasında yarattığı imajı seviyordur çünkü. arada bir flaş çakar, takke düşer, kel görünür... iste o an sevgi değildir hissedilen. karışık duygulardır. sevdiğinden mi yoksa öyle sevdiği için kendisinden mi nefret eder kişi, o da bilinmez.

Buraya kadar sevgiyi anlatabildiysem umarım anlatabilmişimdir artık bu sayfada bu satırlarda nefret in kelime olarak ta mana olarakta yeri olmadığını sanıyorum eğer nefreti de anlatmamı istiyorsan  umarım ne istersin nede nefreti yaşatmaya aracı olursun çünkü seven insanın yüreğinde nefrete yer bulunmamalı ben öğle olduğuna inanıyorum Çünkü

ben seviyorum babacan

hemde çoooookkkkk

hemde herkesi

SEVİYORUM

 

bencaneren@hotmail.com

Enter content here

Enter supporting content here