SEVGİ VE NEFRET
SEVGİNİN BİTTİĞİ YERDE NEFRET BAŞLAR, NEDEN
ACABA
Önce Sevgiyi ve gerçek sevgiliyi aynı zamanda alemlere rahmet olarak gönderilen SEVGİ
VE RAHMET ELÇİSİ ni anlarsak o zaman sevginin yanında nefretin hiç bir zaman hiç bir şekilde yer alamayacağını
anlarız ama bu aşamaya gelebilmek için o alemlerin sevgilisini okuyup gerçekten yürekten ve kalben anlamaya çalışmamız
lazım.
Eğer onu anlayabilirsek onu yasayabilirsek yaşantımızda hiç ama hiç bir zaman nefretin yerinin
olmadığını anlarız,o yaratanın resulü o islamın güneşi o alemlerin peygamberi o Muhammed
Mustafa (S.A.V) o sevgidir ,o aşk tır , o sevgilidir ona sadece şuh bir sevgi duyulur onu seven de onun kadar
sevilir, onu sevenden hiç nefret edilirmi??????
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl =
sevgi,sevgili
Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl! = kin,nefret
Varlığın
mayası sevgi :
Evet, İnsanlığın
İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir muhabbet insanıdır. Zaten O'nun bir adı da "Habibullah"tır.
"Habib" kelimesi, 'seven' manasına gelmenin yanında mahbup, yani sevilen manasına da gelmektedir ki, Allah'ı
seven ve O'nun tarafından da sevilen demektir. İmam Rabbani, Mevlana Halid, Şah Veliyyullah Dehlevi.. gibi
tasavvuf erbabı, en büyük mertebenin sevgi mertebesi olduğunu söylerler.
Allah (celle celâluhû),
bu kainatı sevdiğinden dolayı yaratmıştır ki, İslam da işte o sevginin adeta dantelasını
örmüştür. Sevgi, büyük bir düşünürün tespit ve ifadesiyle, kainatın mayesi ve varlık sebebidir
Sevgili
dostum ERHAN bey :İnsanlığın içinde yaşadığı küresel sömürgecilik ve aldatmacılık,
kirli savaşlar, işgaller ve etnik çatışmalara karşı Hz. Muhammed'in (S.A.V) örnek yaşamı
kandil gibi kalpleri aydınlatır yeterki onu anlayalım onu yaşayalım
Alemlere
rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed(S.A.V)'i karalamak için yapılan aşağılık saldırılar,
İslam dünyasının Hz. Peygamber'e olan sarsılmaz bağlılığını zayıflatamadı.
İnsanları şirkten arınıp tevhide bağlanmaya, kula kulluktan sakınmaya, iyilik ve takvaya
çağıran Hz. Muhammed(s.a.v), Necip Fazıl'ın ifadesiyle "Çöle
inen nur" idi.
Kur'an-ı
Kerîm'in Enbiya sûresi 107. âyet-i kerîmesinde Hz. Muhammed(s.a.v) misyonu şöyle belirtiliyor: "Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" buyuruluyor. Rahmet Peygamberi olarak nitelenen
Hz. Muhammed(s.a.v), sınıf, ırk, soy, cins, servet ve tüm statü farklarına dayanan imtiyazları ortadan
kaldırdı, bütün insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını tekrarlardı
hep. Üstünlük ise sadece takvada olduğunu ve Allah katında geçerli olduğunu belirtirdi. Hz. Peygamber'in insanları
çağırdığı şey, kirli savaşların, işgallerin, etnik çatışmaların,
küresel sömürgeciliğin ve aldatmacılığın yaşandığı, güçlerini hayra ve iyiliğe
harcamak yerine toplumlar üzerinde sulta ve hegemonya kurmak isteyenlerin cirit attığı bugünkü dünyaya ve insanlığa
da ilahi bir mesajdı.
Hz.
Muhammed(s.a.v), kız çocuklarını diri diri gömen, alışverişte hile yapan, kadınları
meta olarak gören, kan davalarıyla birbirlerini öldüren, zayıfları hor görüp ezen, kendi elleriyle yaptıkları
putlara tapan, adalet yerine zorbalığa meyleden, yetimleri gözetmeyen bir toplumun içinden vahiyle doğrularak
'uyarıcılık' görevini inanılmaz baskı,
işkencelere rağmen yerine getirerek insanlığa rahmet ve barış elçisi oldu.Uhud savaşının
en çetin anında, kendisi yaralı bir haldeyken,"Dua et de Allah şu kafirler
ve duygudan mahrum kötüler güruhunun kökünü kurutsun, onları yok etsin" denilmesi üzerine
"Ya Rabbi, milletimi doğru yola sür çıkar: zira onlar (ne yaptıklarını)
bilmiyorlar" diyecek kadar şefkatli idi. O'nun davetçi kişiliği Ahzab Suresi 45-46
ayetlerinde şöyle anlatılıyor: "Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeleyici, uyarıcı
ve izniyle Allah'a davet eden bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik."
Hz.
Muhammed(s.a.v) diğer bütün peygamberler gibi aynı zincirin son halkasıydı. Hz. Adem'den Hz. İbrahim'e,
Hz. Musa'dan Hz. İsa'ya, tek bir damar olarak gelen İslam, Hz. Muhammed(s.a.v) ile tamamlanıp kemale erdi.
Vahiyle şereflenen Hz. Muhammed(s.a.v), 23 yıllık risaleti boyunca, başta Mekke toplumu olmak üzere Arabistan
yarımadasını İslam'a davet etti. Risaleti Araplarla sınırlı değildi, krallara, sultanlara,
kisralara elçiler göndererek uluslararası tebliğ görevini yerine getirdi. Amacı, ilahi bir sultanlık kurmak
değildi, insanları ve kralları, ayırıcı değil birleştirici tek bir söze çağırıyordu,
'Tevhid'e. İnsanlar arasında barışın,
eşitliğin ve adaletin ancak Tevhid(La İlahe İllallah)'le
mümkün olacağını bildiriyordu. Al-i İmran suresinin 64. âyetinde Hz. Peygamber'in Hıristiyan ve Musevilere
uzattığı zeytin dalı şöyle açıklanıyor:
De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda ortak olan bir kelimeye(tevhide) gelin, Allah'tan başkasına kulluk
etmeyelim. O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp da bir kısmımız
(diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim. Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: Şahit olun,
biz gerçekten Müslümanlarız."
O,
63 yaşında Rabbine kavuştuğunda Arabistan Yarımadası, İslam'ı kabul etmişti.
O'nun hayatı, inananlar için bir örnek. Kur'an'da Hz. Muhammed'in(s.a.v) örnekliği, "Ey İnananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'ı ve ahireti arzu eden ve Allah'ı çokça anan kimseler için
Allah'ın Elçisi en güzel örnektir(33:21)" ayetiyle anlatılıyor. O, sadece bir Peygamber
değildi. Aynı zamanda aile reisi, eş, akraba, dost, yoldaş, komşu, tüccar, devlet adamı, diplomat,
hayvansever, hakim ve öğretmendi.O sevgi idi o sevgili idi o AŞK tı Hz. Muhammed(s.a.v) öte yandan gerektiğinde
bir komutandı. O'nun öğretisi ve mesajları insanlığın ortak kazanımları açısından
etkili ve önemliydi. İnsandaki saf yaratılışı ortaya çıkarmaya teşvik eden tevhidi öğretinin
sütunları barış ve adaletti. İyilik ve kötülük, savaş ve barış, kardeşlik ve düşmanlık,
şirk ve tevhid, adalet ve zulüm, sevgi ve nefret çizgileri insanlık tarihinde hep mücadele içinde oldu. Allah, Kur'an-ı
Kerim'de insanın temiz yaratılışına dikkat çekerek, insanlar arasından bir topluluğun hep
iyiliğe ve hayra davet etmelerini emrederek, "Siz insanlar için ortaya çıkarılan,
doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz(Al-i İmran
110)" demektedir.O halde neden bu küskünlük neden bu aymazlık,neden bu kadar hoyratlık
niye bu kadar acımasız olduğumuzu yüreğimizde sevgi yerine nefret tohumlarını yeşerttiğimizi
hiç ama hiç düşünüyormuyuz dostlarım,bizler yüce yaratanın emrettiği gibi,belirttiği gibi bir ümmet
değimliyiz bizler o yaratanın kulları değimliyiz gelin bir olalım gelin kardeş olalım gelin
nefreti kini bir tarafa bırakalım sevgi ile barış ile aşk ile yaşayalım insan olalım
adem olalım.sevgili olalım
Hz.
Peygamber'i diğer nebilerden ayıran bir niteliği ise, hayatının detaylı olarak kaydedilmesi.
Veda Hutbesi'nde bulunan yüz bin kadar Müslüman'ın önemli kısmı O'nunla temas etmişti. Hadisler titizlikle
ayıklanarak toplandı, bir bilim dalı olarak gelişti. Hadisler, başta Kur'an'ın onayı ve
coğrafya, tıp, fıkıh, etnoloji, tefsir gibi bilim dallarıyla denetlendiği için hayatına
ilişkin bilgilerin tahrif edilmesi çok zor. Örneğin, bir konuda yalan söylediği kanıtlanan birinin Hz.
Muhammed(s.a.v) hakkındaki rivayeti geçersiz kılıyor.
Hz. Peygamber'in diğer dinlere mensup olanlara karşı tutumu insanlığın
bugünkü seviyesinin üzerinde. O, iman etmenin temeline özgür iradeyi yerleştiren bir dini temsil etti. Bu husus Kur'an'da
"dinde zorlama yoktur. Şüphesiz doğruluk sapıklıktan apaçık ayrılmıştır(Bakara
256)" şeklinde belirtiliyor. Ğaşiye Suresi'nde ise Hz. Peygamber'e hitaben, "Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın.
Onlara zor ve baskı kullanacak değilsin" denilmektedir. O'nun Necranlı Hıristiyanlarla
ilgili beyannamesi, farklı dinlere mensup toplulukların barış içinde yaşamaları bakımından
öğretici.
Hz.
Peygamber'in adalet ve şefkatle yaklaştığı Necran Hıristiyanları Bizans İmparatoru
Justinyen'in zulmünden kaçmışlardı. Hıristiyan müminler Yemen'deki Yahudi Kralı Zu Nuvas tarafından
ateş çukurlarına atılıp yakılmışlardı. Necranlıların hikayesi Kur'an'da
Buruç Suresi'nde anlatılıyor. Yakıldıkları yer, Medinet'ul Uhdud (Çukurlar Şehri) olarak tanındı.
Merhum Prof. Muhammed Hamidullah, Hz. Ömer'in, Hıristiyanların anısını yaşatmak için ateş
çukurlarının bulunduğu yerde cami inşa ettirdiğini naklediyor. Hz. Peygamber'in Necranlılara
gönderdiği beyannameden bir parça şöyle: "Necran Hıristiyanları ve civarda
yaşayanların canları, malları, inançları, Allah'ın ve Resulü'nün teminatındadır. Burada
bulunanlar, bulunmayanlar ve diğerlerine, örf, adet ve ibadetlerine karışılmayacak; hakları ve imtiyazları
korunacak; ne bir rahip manastırından, ne bir papaz papazlığından uzaklaştırılacak.
Herkes, bundan sonra da işine devam edecek; hiçbir Haç tahrip edilmeyecek; onlara zulmedilmeyecek, onlar da zulmetmeyecek;
cahiliye devrindeki gibi kan davası gütmeyecek; onlardan öşür alınmayacak, toprakları üzerine hiçbir askeri
birlik ayak basmayacak. Onlar arasında hiç kimse, bir başkasının işlediği suç ve yaptığı
haksızlıktan mesul tutulmayacaktır."
Hz.
Muhammed(s.a.v), Habeşistan, Bizans, Mısır ve İran krallarına mektuplar gönderip İslam'a davet
etti. Mektuplarda, "İslam'ı kabul edersen selamet bulursun, şayet Allah'ın
bu mesajından yüzçevirirsen bütün tebaanın günahı üzerine olacaktır" deniliyor,
Mektuplara Al-i İmran Suresi'den bir ayeti yazdırıyordu: De ki:"Ey Kitap Ehli,
bizimle sizin aranızda ortak olan bir kelimeye (tevhide) gelin, Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. O'na
hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp da bir kısmımız(diğer)
bir kısmımızı Rabler edinmeyelim. Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: Şahit olun, biz gerçekten
Müslümanlarız."
Hz.
Peygamber'in 23 yıllık risaletini Batılı pekçok yazar "eşi benzeri
olmayan bir devrim' olarak niteliyor. ABD Başkanı George Bush, Haçlı Seferlerini
çağrıştıran cümleler sarfederken, bir başka George Bush, 1830'da yazdığı "The Life
of Mohammed" kitabında "Hıristiyanlık da dahil, tarihte hiçbir devrim, Muhammed'in
bildirdiği nizamın doğuşu, gelişmesi, ilerlemesindeki kadar medeni dünyada büyük değişikliklere
neden olmamıştır" diyor.işte bu dostlar sevgi bu, sevgili bu, o ne güzel, o
ne iyi bir sevgili insan ondan vazgeçermi insan böyle bir sevgiliye nefret duyarmı böyle bir sevgilisi olan insanın
kalbinde nefrete yer olurmu, olurmu dostum ERHAN bey.
Buraya kadar sevgi ve gerçek sevgiliyi anlatmaya çalıştım
bundan sonra ise dünya üzerinde yasayan ve türüne insan denilen varlıkların dünyalı sade ve sadece bu dünyalık
sevgisinden ve nefretinden bahsedelim isterseniz.
DÜNYALIK YAŞAYAN İNSANLARA GÖRE :
SEVGİ AŞK
SEVGİLİ,DOST= YALAN,KİN. NEFRET,METRES
sevgi ve nefret arasında
ince bir çizgi olduğuna inanmıyorum çünkü sevgi tutkuların esiri değildir; sevgi emeğin eseridir.bu
yüzden tutkuların esiri aşkla nefret arasında ince bir çizgi vardır, her an biri diğerine dönüşebilecek
kadar ince...
o kadar çok sever ki insan, hiç bir kusur konduramaz sevdiğine. bir yerde onu değil
onun hakkında kafasında yarattığı imajı seviyordur çünkü. arada bir flaş çakar, takke düşer,
kel görünür... iste o an sevgi değildir hissedilen. karışık duygulardır. sevdiğinden mi yoksa
öyle sevdiği için kendisinden mi nefret eder kişi, o da bilinmez.
Buraya kadar sevgiyi
anlatabildiysem umarım anlatabilmişimdir artık bu sayfada bu satırlarda nefret in kelime olarak ta mana
olarakta yeri olmadığını sanıyorum eğer nefreti de anlatmamı istiyorsan umarım ne istersin nede nefreti yaşatmaya aracı olursun çünkü seven insanın yüreğinde
nefrete yer bulunmamalı ben öğle olduğuna inanıyorum Çünkü
ben seviyorum babacan
hemde çoooookkkkk
hemde herkesi
SEVİYORUM
bencaneren@hotmail.com